AnasayfaEdebiyat

Ahmet Hikmet Müftüoğlu

3 Haziran 1870 tarihinde İstanbul'da doğdu. Babası Mora'dan İstanbul'a göç eden Yahya Sezai Efendi'dir. Ahmet Hikmet MÜFTÜOĞLU soyadını dedelerinin Mo

HOMEROS
İKİNCİ YENİ
YAŞAR NABİ NAYIR

3 Haziran 1870 tarihinde İstanbul’da doğdu. Babası Mora’dan İstanbul’a göç eden Yahya Sezai Efendi’dir. Ahmet Hikmet MÜFTÜOĞLU soyadını dedelerinin Mora Müftülüklerinden almıştır. Mahalle mektebi ve Soğukçeşme Rüştiyesi’ni tamamladıktan sonra Galatasaray Sultanisi ‘ne devam etti. Memurluğa Hariciye kaleminde başladı. Kısa bir süre içinde kıdem olarak yükseldi. Kafkasya’ da Poti Şehbenderliği’ne (konsolos) atandı. Kısa bir süre sonra tekrar İstanbul’ a döndü ve hem Hariciye Kaleminde hem de Galatasaray Sultanisi’nde öğretmenlik yapmaya başladı. 1912 yılında Peşte Baş Şehbenderliği’ne atandı. 1918 yılında İstanbul’a döndü, tekrar hariciye kaleminde çalıştı. 1925 yılında Halifelik danışmanlığına atandı. 1926 yılında Hariciye Vekaleti müsteşarlığına atandı. Ancak hastalığı nedeniyle Ankara’da duramadı ve İstanbul’a döndü. 19.3.1927 tarihinde kanserden vefat etti.

Türkiye’de Türkçülük Hareketi önce dil milliyetçiliğiyle başlamıştır. 2. Meşrutiyet’in ilanından evvel edebiyatta milliyetçiliği dile getiren şiirler görülür. Ahmet Hikmet de milliyetçidir. Kendisi dilde ve kültürde milliyetçiliği savunur.

Ahmet Hikmet’te Türkçülük ruhunun kendisini göstermesi ve edebiyatta eserlerine yansıması; konsolos olarak gittiği yerlerde ecdadını hatırlamasından, bu vaziyetin ona çok ağır gelmesinden, ecdadının yaşadığı zulümlerin onun gözünde tekrar canlanmasından dolayıdır.

Ahmet Hikmet’in edebi şöhretini yapan ilk önemli eseri, içinde birtakım küçük hikayeler bulunan "Haristan ve Gülistan" adlı kitabıdır. Diğer önemli bir eseri, Milli Edebiyat bakımından daha edebi eser olan Çağlayanlar isimli, tamamen milli hikayeler ve nesirler kitabıdır. Çağlayanlar 1908′ den sonraki Türkçülük hareketlerinin, milli kültür ve milli heyecanla yoğrulmuş zengin verimlerden biridir.

Ahmet Hikmet dilin Türkçe olmasını ister. Bu dönemde üç dil anlayışı vardır. Sade dil anlayışı: Hangi dilden olursa olsun halk tarafından kullanılan ve bilinen bütün kelimelerin kullanılmasını önerir. Arı Dil Anlayışı: Sadece Türkçe kelimelerin kabul edildiği, arındırıcı, tasfiyeci dil anlayışı. Osmanlıcı Dil Anlayışı: Eski tarzda Arapça, Farsça ve Türkçe kelimeleri içine alan, Osmanlının kullandığı. Arapça ve Farsça gramer özelliklerinin de alınmasını öngören anlayış. Ahmet Hikmet tasfiyeci (ancı) dil anlayışını destekler. Ancak o eserlerinin başarılı olduğu hikayelerini sade dil anlayışıyla yazar.

Arı dil anlayışıyla yazdığı bir yazısı vardır ki bu yazıyı münacat tarzında yazmıştır. Yazının adı "Yakarış"tır. Arı Türkçe kelimelerle yazılmıştır. Bu şekilde yazılmasının sebebi; münacat tarzında arı Türkçe kelimeler yazmak oldukça zor olduğundan Ahmet Hikmet bu zorluğu yenerek münacat arı Türkçe kelimelerle yazıldığı takdirde diğer türlerin de yazılabileceğini göstermeye ve iddia etmeye çalışmıştır.

Ahmet Hikmet edebiyatta asıl şöhretini hikayeleri ve "Gönül Hanım" adlı romanıyla yapmıştır.

Gönül Hanım romanı Ahmet Hikmet’in Türkçülük idealini sembolleştiren bir romandır. Teknik bakımından bir romanda bulunması gereken bütün unsurları bu romanda görmek mümkün değildir. Roman daha çok bir tarih araştırması, ilmi bir inceleme niteliğindedir. Bütünlükten uzaktır. İstenilen yerden açılıp okunabilir. Yani olaylar zincirleme olarak birbirine iyi bağlanmamış, olay örgüsü zayıftır. Belki bile bile açık bırakılan yerler de vardır. Mesela esir bir asker izinle de olsa şehre bırakılamaz. Kimlik kartının hemen üzerinde soyadı çizilerek değiştirilemez.

Gönül Hanım romanının önemli bir tarafı, teze dayanmasıdır. Tezi de kültüre bağlı Türk kültür milliyetçiliğine dayanır. Kültürel manada Turancılıktır. Onun Turancılığı coğrafi ve siyasiden çok, kendi ifadesiyle" Bence Türk birliği hatta İslam Birliği demek Türk Kültürünün, İslam İlminin Birliği demektir."