Mahur Beste "geçmiş zaman insanlarının hayatını tasvir eden bir roman veya birbirine bağlı hikayeler dizisidir. "Geçmiş zaman" Tanpınar
Mahur Beste "geçmiş zaman insanlarının hayatını tasvir eden bir roman veya birbirine bağlı hikayeler dizisidir.
"Geçmiş zaman" Tanpınar’ın hemen bütün eserlerinde önemli bir rol oynar. Bu, Tanpınar’ın geçmiş zamana karşı bir hasret duymasından değil, "zaman"a büyük ehemmiyet vermesinden ileri gelir. "Zaman" ise bize varlığını en iyi geçtiği, tarihi bir perspektif haline geldiği zaman gösterir.
"Zaman" yaşandığı vakit, objektif bir vakıa veya varlık haline gelir. Gelecek bir tasavvurdan, hal ise henüz şekil almamış bir izlenim veya yaşantıdan ibarettir.
Hikaye veya roman aktüel hayatı anlatmış olsa bile, olmuş bitmişi anlatır. Hikaye veya roman, uzak yakın bir "geçmiş zaman"a dayanır.
Daha gençlik yıllarında Bergson ile Marcel Proust’ı okuyan Ahmet Hamdi Tanpınar, "zaman"ın in-san ve toplum hayatının temel vakıası olduğunu anlamış bulunuyordu. Türkiye’nin baş döndürücü şekilde değişmesi de onu "zaman" üzerinde düşünmeğe sevk ediyordu. Üstadı Yahya Kemal de estetiğini tarih ve zaman vakıaları üzerine dayandırmıştı. "Zaman" ile "hayat" hemen hemen aynı şeydir. Her ikisinin ortak özelliği dinamik olmasıdır. Fakat "zaman" veya "hayat" adeta bir yanardağın lavları gibi belli şekiller içinde donar. Tanpınar, "Bursa’da Zaman" şiirinde bu fikri Billur bir avize Bursa ‘da zaman mısraı ile çok güzel ifade eder. Mimari eserleri zamanın donmuş şekilleri olan "billur avizeler" dir. Tanpınar’ın plastik sanat eserlerini sevmesi de bundan ileri gelir.
Tanpınar, diğer eserlerinde olduğu gibi Mahur Beste’ de de insan ile zaman veya tarih arasındaki münasebeti yakalamağa çalışır. Her insan içinde yaşadığı çevre ve zamana karşı şekil alır, Fakat Tanpınar için zaman, sadece insanın dışında çalışan bir mekanizma değildir. Hayatın bizzat kendisi, yaşanılan her an zamanın bir parçasıdır.
Eser okunurken görüleceği üzere Tanpınar, ferdi mizaca da önem verir. Aynı devirde, aynı tarihi şartlar içinde yaşayan insanlar arasında büyük farklar vardır. İnsanlar doğuştan ayrı yaratılmışlardır. Behçet Efendi ile babası İsmail Molla veya kayınpederi Ata Molla birbirinden çok farklı insanlardır. Tanpınar bu farklar üzerinde ısrarla durur. Zaman ile mizaç, şahsiyet ve karakteri vücuda getirir. Buna Tanpınar’ın eserinde "zaman" ve "mizaç" kadar önemli bir yer tutan "eşya" yı da eklemek lazımdır. Eşya kelimesi ile sadece elbise, saat, kitap gibi nesneler değil, mekanı, evi, sokağı, hatta mahiyeti -‘arklı olmakla beraber, sanat eserlerini de kastediyorum. İnsan, "mizaç", "zaman" ve "eşya" (veya dünya) denilen üç varlığın sürekli dokuması ile oluşur.
Ben prensipleri belirtiyorum. Bir sanatçı olan Tanpınar, onların somut bin bir örneğini verir. Eseri sadece bir geçmiş zaman hikayesi zannedenlerin dikkatini çekmek için bu noktalar üzerinde durdum. Mizaç zaman, eşya, hayatı dün olduğu gibi bugün de dokuyan esrarlı mekanizmalardır.
Tanpınar’ın eserini güzel yapan "somut" oluşudur. Tanpınar "ben hayal ile düşünen bir insanım" (s.191) der. Eser baştan sona kadar geçmiş zamana ait hayaller ile doludur. Fakat her hayal, insan ve toplum üzerinde bir düşünceyi ifade eder. Tanpınar’ın kitabını alelade bir tarih kitabından ayıran başlıca vasıf da budur. Mahur Beste, tarihi bir roman veya hikaye dizisi olmakla beraber tarih değildir. Burada yazarın aradığı tarihi gerçek değil, insanın gerçeğidir. İnsanı ise sanatçı, tarihçiden daha iyi anlar. Tarihçinin düşüncesi, geçmişin enkazı olan vesikalarla sınırlıdır. Sanatçı hayali ile görülmedik şeyleri görür. Biz Mahur Beste’yi okurken, tarihi, bir tarih kitabından çok daha iyi anlarız. Zira onda insan bütünüyle vardır. "Behçet Efendi’ye Mektup"unda Tanpınar, "Freud ile Bergson’un beraberce paylaştıkları bir dünyanın çocuğuyuz. Onlar bize sırrı insan kafasında, insan hayatında öğrettiler" diyor. Tanpınar, başka eserlerinde olduğu gibi insanı, vesikaya bağlı tarihçiler gibi dıştan değil, içten okur. Tarih bize insan ruhunun karanlıklarında cereyan eden ruhi hadiseler hakkında bir şey söylemez. Halbuki tarihi yaratan insandır.
Freud ile Bergson, Tanpınar’ın gençlik yıllarından beri tanıdığı iki fikir adamı, psikolog ve filozoftur: Onların bize Tanpınar’ın ilk şiirlerini neşrettiği, Yahya Kemal’in Mütareke yıllarında yayınladığı Dergah mecmuasında Mustafa Sekip Tunç tanıtmıştır. Tanpınar’ın bütün eserlerinde bu iki fikir adamının büyük rolü vardır. Freud ile Bergson, XIX. asrın insanı maddi şartlara göre izah eden felsefesine karşı, içe, ruha, içgüdü ve şuur-altına önem vermişlerdir. "Eski bir konak" adlı hikayede Tanpınar, Agop Efendi’yi anlatırken bize maddenin ruh ile münasebetinin çok güzel bir örneğini verir. Bütün hikayelerde biz derin psikoloji ve felsefe kültürünün romancıya neler kazandırdığını açıkça görürüz.
Fakat Tanpınar’ın eserinde tarih, psikoloji ve felsefe halis bir sanat, şiir, resim ve musiki şeklinde inkılap eder. Mahur Beste’de güzellik, tabiatta olduğu gibi, insanın gözlerini kamaştırır. Hakikat, güzelliğin içinde gizlidir.
Mahur Beste, kompozisyon bakımından klasik roman yapısından ayrılır. Klasik romana bir tek şahsın görüşü hakimdir. Biz onlarda hayata ve insanlara, çok defa yazarın raksına gizlendiği bir şahsın gözleriyle bakarız. Tanpınar, Mahur Beste’de romanını bu temel kaidesine riayet etmez. Her hikayede ön plana geçen şahıslarla beraber, hayata bakış tarzı da değişir. "Behçet Efendi’ye Mektup"unda Tanpınar, bu kompozisyon tarzını "hayat kimsenin etrafında dönmez, herkesle beraber yürür" diye meşru göstermeğe kalk ar. Fakat sanat bakımından bu görüşü müdafaa etmek güçtür. Resimde olduğu gibi, hikaye ve romanda da perspektif esastır. Bir şahsın bakış tarzını benimsemeyen roman dağılır. Tanpınar’ın bu kadar kalabalığı bir şahsın etrafında toplayamazdım" demesi de meşru bir mazeret değildir. Yazar, Huzur ve Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde bize bir yığın insani tanıtır.
Kendisinin söylediğine göre Tanpınar, önce Behçet Efendi’nin hikayesini yazmış, daha sonra onu derinleştirirken babasının karısının, kayınpederinin ve diğer şahısların da hikayelerini yazma ihtiyacını duymuştur. "Çekirdek zaman her gün biraz daha genişledi büyüdü, dal-budak saldı, met ve cezirler yaptı, ileri geri gitti ve daima aradığını yerinde buldu. O zaman anladım ki öyle ilk sandığım gibi tek bir zaman parçası değildiniz" (s 198) cümleleri Tanpınar’ın Mahur Beste’yi yazış tarzını açıklar. Bu yazış tarzı Topkapı sarayında oludu gibi eklemeye dayanır. Orada her şey yan yana ve ayrı ayrı güzeldir, fakat bütün değildir
" Mahur Beste’de Tanpınar bize Abdulhamid ve Abdülaziz devirlerinde yaşayan, birbirine yakın ve akraba olmakla beraber, hepsi birbirinden ayrı şahsiyet, mizaç ve karaktere sahip insanları tanıtır. Onların özellik ve güzellikleri birbirlerinden çok ayrı, hatta birbirine zıt oluşlarından ileri gelir. Bu şahıslar aynı zaman ve mekanın içinde yan yana gelmekle beraber her biri kendi başına bir alem teşkil ederler. Yazarın onlara bakış tarzı alaycıdır. Fakat bu alay, anlayış, sempati, acıma, hatta yer yer şiir doludur. Tanpınar’ın başka eserlerinde de görülen bu "ince olay" H. Rahmi veya A. Nesin’in kaba alaylarından çok farklıdır. Ona bir başka ad vermek icap eder. Edebiyat araştırıcılarının bir gün Tanpınar’ın ironisi üzerinde uzun uzadıya duracaklarına eminim. Okuyucu Mahur Beste’yi okurken, bu ince alayın tadına varacak ve sanırım onu sevecektir.
Mahur Beste, yapı bakımın dağınık olmakla beraber güzel bir eserdir. Okuyucu onu okuduktan sonra kafasında birleştirince, tarihin arka planında insanların nasıl yaşadıkları hakkında çok canlı bir fikre sahip olur, tarihi ve insanları daha iyi anlar.
Prof. Dr. Mehmet KAPLAN’ın, Mahur Beste (A.Hamdi Tanpınar, Dergah Yayınları İstanbul, 1995) romanı için yazdığı tanıtma yazısı.