madrid günlükleri: plaza mayor… 22/08/2012 § Yorum yapın Daha yola çıkmadan aklımdaydı; Madr
madrid günlükleri: plaza mayor…
22/08/2012 § Yorum yapın
Daha yola çıkmadan aklımdaydı; Madrid’e uyandığım ilk sabahın kahvaltısını Plaza Mayor’da yapacaktım. Önceden ayrılmış yerim varmış gibi tereddütsüz El Soportal’e oturdum. İlk gelişimde, herhalde o an meydanın öbür köşesine kadar yürümeyi göze alamadığımdan, bu lokantaya oturmuş sonra bir kaç defa daha gelip aynı masaya yerleşmiştim. İstanbul’da bir kaç gün geciksem yokluğumu farkedecek bir berberim var ve ben Madrid’te beni tanıyan bir garson olsun istiyorum. Başka türlü olmaz. Şehirle aramızda şahsi bir ilişki kurmanın yegane yolu ona dair bazı alışkanlıklar edinmek… Eli haritalı turistler gibi şehre sokaktan alıp koynunuza soktuğunuz bir fahişe muamelesi yaparsanız o da size daima yalan söyler. Adı, yaşı, geçmişi, hiç bir şey göründüğü gibi değildir; kendini size teslim etmez ve birbirinizi tanıyamazsınız ve birbirinizi sevemezsiniz. Madrid’le böyle bi’ ilişkimiz olsun istemiyorum. O benim kim olduğumu, nereden geldiğimi, İstanbul’u çok sevdiğimi fakat onu da sevmeye, gerçekten sevmeye hazır olduğumu bilmeli; yolumu heyecanla beklemeli, geldiğim zaman hoş karşılamalı ve zamanı geldiğinde İstanbul’a dönmem gerektiğini anlamalı…
Almanya’da nasıl her şehrin hauptstraße’si ve hauptplatz’ı varsa İspanya’da da calle mayor’lar ve plaza mayor‘lar var. Calle Mayor, İstiklal’in eski adı gibi, Cadde-i Kebir yani, büyük cadde, ana cadde… Bizde bir caddenin adı böyle güya “adı konulmamış” kalsa hemen tanımadığımız, kıymeti kendinden menkul bir adamın adını verirler. Küçük bi’ şehirdeyseniz, yani oranın başkaca büyük caddesi yoksa, dikkate değer her şey orada gerçekleşir ve şehrin bütün sakinlerinin kaderi oranın calle mayor‘u üzerinde belirlenir. Nitekim, İspanyol sinemasının en iyilerinden Juan Antonio Bardem’in 1956 yapımı “Calle Mayor” filmi de taşra hayatının bu acıklı yanını işler. Günümüz Madrid’inin artık koca koca bulvarları var; ana caddesi diyebileceğimiz yol da herhalde Gran Vía olsa gerektir. Bizdekinin tersi bir alışkanlıkla, ilk açıldığında birilerinin ismini taşıyan ve bir kaç kez ismi değişen bu caddenin adı en sonunda “Büyük Yol” (Gran Vía) olarak kalmıştır. Fakat Gran Vía, yirminci yüzyılın başındaki imar hareketleriyle açılmış -2010′da yüzüncü yılını pek şaşaayla kutlamışlardı- ve bence kimliğini bulamamış bir caddedir. İşte bizde böyle zorlamayla açılan Vatan Caddesi ve Tarlabaşı Bulvarı bu illetin çok daha ağırını yaşıyor. Gran Vía ise insanların çok itibar ettiği bir cadde haline gelmiş olmakla birlikte, ben her tarafında bir Broadway özentisi görüyorum. Kapılarında büyük büyük müzikallerin anons edildiği büyük büyük tiyatroları var. Bilmem, mahsus mu yaptılar, Callao’daki yol ayrımının köşesinde bir simgesel Edificio Carrión binası var; böyle üçgen şeklinde, üzerinde bir Schweppes reklamı yanıp sönüyor; mimarisi, konumu ve işleviyle düpedüz Broadway’le 5th Avenue’yü ayıran Flatiron Building ile yine Broadway’le 7th Avenue’yü ayıran Times Square’deki Two Times Square binasının karışımı gibi. Oysa Calle Mayor, kaç asırlık saray yoludur ve her bir taşına kadar Madridlidir. Sol’ün bir yanından, Almudena Katedrali’ne kadar uzanır.
Calle Mayor’un bir aralığından Plaza Mayor’a çıkılır. Burda biraz Evliya Çelebi’lik yapayım: Etrafı dört köşe tek bir binadır ve meydana binaya dahil olan dokuz ayrı kemerden girilir. Ortasında III.Felipe’nin atlı heykeli bulunur. Binanın meydana bakan cepheleri hep balkon, dördüncü katları terastır. İki tarafında ikişer kuleli kısımları vardır; birine “Casa de la Carnicería” (Kasaplık Evi) diğerine “Casa de la Panadería” (Fırıncılık Evi) diyorlar. Kuzeye düşen Casa de la Panadería, ön cephesinin süslü olmasıyla diğer kısımlardan ayrılır. Daha önceki freskler döküldüğü için bi’ yirmi beş sene kadar önce mitolojik temalı yenilerini yaptırmışlar. Dört tarafta binaların giriş katları revaklıdır. Altlarında lokantalar, kafeteryalar, birahaneler yer alır; masaları meydana taşmıştır. Sonradan anladım etraftaki binayı niye bu kadar sevdiğimi; bana dört köşesi, kuleleriyle Selimiye Kışlası’nı hatırlatıyor. Sabahını, öğlesini, akşamını seviyorum bu meydanın. Şu bitli turistlerden de ayıklansa lekesiz bir Madrid havası var. Lokantalardan başka, başka yerde rastlanmayacak eski zaman dükkanları duruyor sıra sıra… Filateli ve nümizmatik dükkanları, şapkacılar, hediyelik eşyacılar… Diyorum ki; meydana bakan masalardan birine oturduğum vakit, bir dijital kamera, bir Coca-Cola şişesi görmesem bayağı inanacağım eski Madrid’te yaşadığıma…
Plaza Mayor, a set on Flickr.