Gazeteci, yazar, siyaset adamı Falih Rıfkı Atay 1894'te İstanbul'da doğdu, 20 Mart 1971'de yine İstanbul'da yaşama gözlerini yumdu. Babası Hoca Hilmi
Gazeteci, yazar, siyaset adamı Falih Rıfkı Atay 1894’te İstanbul’da doğdu, 20 Mart 1971’de yine İstanbul’da yaşama gözlerini yumdu. Babası Hoca Hilmi Efendi ile annesi Huriye Cemile Hanım’dı. Falih Rıfkı, ilk ve ortaöğrenimini Kovacılar’daki Rchber-i Tahsil Mektebi’nde yaptı. Ardından Mercan İdadisi’ni bitirdi. İlk yazı ve şiirlerini idadi öğrencisiyken yazdı, bunlar Tecelli ve Servet-i fünun’da yayımladı (1912). 1908’de girdiği Darülfünun Edebiyat Fakültesi’nden dört yıl sonra mezun oldu.
Gazeteciliğe Tanin’de (1912) Cumartesi konuşmalarıyla başladı, daha sonra da makaleler yazarak sürdürdü. İlk Trakya gezisini gazeteci olarak yaptı. Aynı yıl Dahiliye Nezaretinde Talat Paşa’nın hususi kalem memuru oldu. İkinci Trakya ve Bükreş gezilerini hem bu sıfatla, hem de gazeteci olarak yaptı. Büyük Savaşın ilk yıllarında Suriye’de Cemal Paşa’nın yanında Dördüncü Ordu Karargâhı ikinci Şubesinde ihtiyat zabitiydi, aynı zamanda bütün siyasal ve yönetsel işlere bakan şubenin şefiydi. Savaşın son yılında da Cemal Paşa Bahriye Nazırı olunca, o da Bahriye Nezareti Hususi Kalem Müdür Muavinliğine getirildi. Bu yıllarda bir süre Çarkçı Okulu’nda Türkçe ve edebiyat dersleri okuttu. Birinci Dünya Savaşı’na ilişkin yazılarını Ateş ve Güneş (1918) adıyla bir kitapçıkta topladı. Kazım Şinasi Dersan, Necmettin Sadak ve Ali Naci Karacan’la birlikte çıkardıkları Akşam gazetesinde (1918), Günün Fıkraları başlığı altında sürekli yazılar yazdı.
Burada Kurtuluş Savaşı’nı ve Mustafa Kemal’i destekleyen yazılarından dolayı idam isteğiyle Divanıharbe verildi. Yargılamanın uzaması, ardından da İnönü Zaferi’nin kazanılması üzerine serbest bırakıldı. 10 Eylül 1922’de Anadolu’ya geçti. Tanin ve Hâkimiyet-i Milliye’deki yazılarıyla Mustafa Kemal’i, Milli Mücadele’yi desteklemeyi sürdürdü. Savaşın ardından kurulan Yunan ordusunun yakıp yıktığı yerleri saptamak için kurulan Tetkik-i Mezalim Heyeti’nde Halide Edip, Yakup Kadri, Mehmet Asım ile birlikte yer aldı, tüm Batı Anadolu’yu dolaştı.
Bolu (1923-27) ve Ankara (1927-50) milletvekili seçildi. 1952’de Bedii Faik’le Dünya gazetesini kurdu, ölünceye kadar bu gazetenin başyazarlığım yaptı. Ayrıca çeşitli tarihlerde Hakimiyet-i Milliye, Ulus ve Milliyet gazetelerinin başyazarlığım yapan Falih Rıfkı, Yeni Türk alfabesinin hazırlanması ve uygulanması sırasında Dil Encümeni’nde görev aldı. 1950’lerde Dünya gazetesinde DP’ye karşı Atatürk devrimlerini savundu. Falih Rıfkı’nın ilk yazılarının çıktığı Serveti fünun ve sürekli yazdığı Tanin dışında Bu Şehbal, Şair, Nedim, Yeni Mecmua’da da yazılar yayımladı. Büyük Mecmua’dan sonra ise, sürekli olarak gazetelere yazdı. Aralıksız 27 yıl milletvekilliği yapan Falih Rıfkı Atay, yazarlığım da bu doğrultudaki çalışmalara adadı. Atatürk devrimlerinin korunması ve Batılılaşma yolundaki çabalan ile güçlü, başarılı bir gazeteci-yazar durumuna geldi.
Edebiyatımızdaki Yeri
Falih Rıfkı Atay, Atatürk’ün en yakınında bulunma onuruna erişmiş çok az yazardan biri oldu. 27 yıl milletvekilliği yaptı. Kişisel tarihi Cumhuriyet tarihiyle özdeşleşti. Çok önemli olaylara tanıklığı onun yapıtlarına ayrı bir anlam ve önem kazandırdı. Şevket Rado’nun "Türk edebiyatında olsun, Türk gazeteciliğinde olsun, her devirde unutulmaz bir isim olarak kalacaktır" demesi boşuna değildir.Nadir Nadi de onun Atatürkçülüğünü tanımlarken, "güçlü kalemini Atatürk’ün emrinde bir süngü gibi kullanmıştır" dedi. Çünkü Atay, bir dâva adamıydı. Bunu her fırsatta dile getirdi: "Ben dâva adamıyım. Sanat, edebiyatı, makaleyi, geziyi, her şeyi dâvama yardım için ve yardım ettiği kadar alırım; o kadar değer veririm. Türkiye dâvasından, Türkiye’nin baştanbaşa, topyekün, halkı ile, toprağı ile, köyü ve kenti ile, kafası ve gönlü ile yeniden yaratılışı dâvasından, bu ülkede herhangi bir düşünce adamının, yalnız kendini veya başkalarını hoşlandırır işler arttırabileceğine inanmıyorum. Türkiye dâvası ile dâvalanmayan hiçbir kimsenin ve mesleğin, hizmetin değil, şerefini de anlamıyorum. Davanın sıcak heyecanından kurtulan, keyif için sanat, eğlence için yazı, hatta tuhaflık için mizah yapabilenlere, şaşar kalırım."
Dil Anlayışı
Dava adamı Falih Rıfkı’nın çok önem verdiği bir konu da dildir. Türkçeyi en iyi kullanan yazarlarımızdan oldu. Türkçeyi süssüz, sanatsız ama etkin kullanmayı amaçladı. Bunun için de "Bence en iyi edebiyat, edebiyatsızlıktır. Bir yazı edebiyat dokusundan uzaklaştırılabildiği kadar güzeldir. Mümkün olsa okullarda teşbih, cinas, istiare v.s. gibi sanatları hiç öğretmezdim" görüşünü benimsedi. Türkçenin zenginleştirilmesi, yalınlaştırılması çalışmalarına katıldı.
Eserleri
Anı: Ateş ve Güneş (Suriye ve Filistin savaş anılan, 1918), Zeytindağı (1932), Atatürk’ün Bana Anlattıkları (1955), Mustafa Kemal’in Mütareke Defteri (1955), Çankaya (1961), Batış Yılları (1963), Atatürk’ün Hatıraları (1914-1919) Atatürk Ne Dedi? (1968)
Gezi: Faşist Roma, Kemalist Tiran, Kaybolmuş Makedonya (1930), Deniz Aşırı (1931), Yeni Rusya (1931), Moskova-Roma (1932), Bizim Akdeniz (1934), Taymis Kıyılan (1934), Tuna Kıyıları (1938), Hind (1944), Yolcu Defteri , (1946), Gezerek Gördüklerim (1970).
Fıkra: Eski Saat (1933), Niçin Kurtulmamak (1953), Çile (1955), İnanç (1965), Kurtuluş (1966), Pazar Konuşmaları (1966), Bayrak (1970).
Roman: Roman (1932).
İnceleme: Başveren İnkılapçı (Ali Suavi Üzerine, 1954), Atatürkçülük Nedir (1966), Londra Konferansı Mektupları (1933), Türk Kanadı (1941), Kanat Vuruşu (1945) Monografi: Babamız Atatürk (çocuklar için, 1955)